Cumhuriyetin İlanı: Neden O Anı Yaşamak İsterdim?

by Admin 50 views
Cumhuriyetin İlanı: Neden O Anı Yaşamak İsterdim?

Arkadaşlar, bazen düşünürüz değil mi, tarihte hangi büyük ana tanıklık etmek isterdik diye? Bir zaman makinemiz olsa da şöyle bir geçmişe ışınlansak... Benim için bu soruya verilecek tek bir cevap var: Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı! O anı, 29 Ekim 1923'ü, her saniyesiyle yaşamak, o coşkuyu kalbimin derinliklerinde hissetmek isterdim. Düşünsenize, bir milletin küllerinden yeniden doğduğu, yepyeni bir rejime merhaba dediği, umudun ve bağımsızlığın zirveye çıktığı bir dönüm noktası. Bu sadece bir siyasi olay değil, aynı zamanda bir milletin ruhunun yeniden canlandığı anın ta kendisi. İnanılmaz bir enerji, müthiş bir heyecan... Bu tarihi ana şahit olmak, sadece bir gözlemci olmakla kalmayıp, o büyük değişimin bir parçası haline gelmek demek. Cumhuriyetin ilanı, yüzlerce yıl süren bir imparatorluk geleneğinin ardından, halkın kendi kaderini eline aldığı, egemenliğin kayıtsız şartsız millete devredildiği o kutsal andı. Bu, sadece bir yönetim biçimi değişikliği değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesinin, bir ulus bilincinin de tesciliydi. Halkın, daha dün savaşlardan yorgun düşmüş, yokluklarla boğuşmuş, ama asla inancını kaybetmemiş kahraman ruhunun ete kemiğe büründüğü bir andı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde, çağdaş ve aydınlık bir geleceğe doğru atılan bu dev adımın her zerresini içime çekmek, o tarihi nefesi solumak isterdim. O günkü Ankara'nın tozlu yollarında, halkın yüzündeki o tarifsiz sevinci ve gururu görmek, belki de gözlerim dolarak, o büyük anın bir parçası olmak... İşte bu yüzden, benim için tarihteki en büyük ve en anlamlı an kesinlikle Cumhuriyetin ilanı.

Bir Devrin Sonu, Yeni Bir Başlangıç: Cumhuriyet'e Giden Yol

Arkadaşlar, Cumhuriyetin ilanı öyle pat diye ortaya çıkmadı. Arkasında koca bir devrin kapanışı, Milli Mücadele'nin destansı hikayesi ve yüzyıllardır süregelen bir imparatorluğun yorgun düşüşü var. Düşünsenize, 20. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu, tabiri caizse, son demlerini yaşıyordu. Birinci Dünya Savaşı'nın yıkıcı etkileriyle paramparça olmuş, toprakları işgal edilmiş, halkı umutsuzluğa sürüklenmiş bir devletti. Sevr Antlaşması ile Anadolu'nun bile parçalanmak istenmesi, Türk milletinin son kalesini de elinden almak demekti. İşte tam da bu en karanlık anda, bir güneş gibi doğan Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde, eşsiz bir direniş başladı. Anadolu'nun dört bir yanından yükselen bağımsızlık çığlıkları, Milli Mücadele'yi ateşledi. Erzurum ve Sivas kongreleri ile temelleri atılan ulusal birlik ruhu, Amasya Genelgesi ile dile getirilen 'Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır' ilkesi, adeta bir yol haritası çizdi. Kurtuluş Savaşı, sadece düşmanla mücadele değil, aynı zamanda kendi kaderini tayin etme iradesinin de bir göstergesiydi. Cephelerde kanla, canla verilen mücadele, Sakarya'da, Dumlupınar'da kazanılan zaferler, bu milletin bağımsızlığa olan tutkusunu ve inancını perçinledi. Bu mücadele, eski düzenin hantal yapısından kurtulup, modern, demokratik ve ulusal bir devlete geçişin kaçınılmaz bir adımıydı. Saltanatın kaldırılmasıyla bir devir resmen kapandı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeni bir düzenin inşasına hız verdi. Bu sürecin sonunda, 29 Ekim 1923 tarihinde, tüm bu çabaların taçlandığı o muhteşem an geldi: Cumhuriyetin ilanı. Yani, aslında Cumhuriyetin ilanı, yüz yıllık bir değişimin, kanla, terle ve sonsuz bir inançla yazılmış destansı bir sonucuydu. Bu yüzden o anı görmek, tüm bu zorlu yolculuğun zirve noktasını görmek demek olurdu. İnanın bana, o gün Ankara'da olmak, tarihin en büyük derslerinden birini canlı canlı almak gibi bir şeydi! Bu sadece bir bayram değil, bir millete ait olma hissinin en yoğun yaşandığı, geleceğe dair umutların yeşerdiği bir gündü.

29 Ekim 1923: O Büyülü Günün Detayları

Şimdi gelelim o büyülü güne, 29 Ekim 1923'e. Gözlerinizi kapatın ve hayal edin, arkadaşlar. Ankara, o zamanlar bugünkü gibi metropol değildi belki ama, o günlerde inanılmaz bir heyecan ve beklenti şehri sarmıştı. Hava belki biraz soğuktu, belki de Ekim ayının o karakteristik serinliğini taşıyordu, ama insanların kalpleri adeta yanıyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası, o tarihi kararın alınacağı yer, adeta bir umut tapınağına dönüşmüştü. Milletvekilleri, aylardır süren tartışmaların, sancılı kararların ardından nihayet sona yaklaştıklarını biliyorlardı. Hatırlayın, Ankara zaten Milli Mücadele'nin kalbiydi ve şimdi de yeni devletin kuruluşuna ev sahipliği yapacaktı. O sabah, haberler hızla yayılıyordu; Meclis'te önemli kararlar alınacak, yeni rejim açıklanacaktı. Belki de insanlar sabah erkenden uyanmış, radyoların başına toplanmış (eğer varsa tabii), gazetelerde çıkacak haberleri merakla bekliyorlardı. Düşünsenize, birçoğu hayatlarında hiç başka bir yönetim şekli görmemiş, padişahlık altında yaşamış insanlardı. Şimdi ise, egemenliğin millete ait olduğu, kendi temsilcileri tarafından yönetilecekleri bir sisteme geçeceklerdi. O günkü TBMM toplantısı, tarihin en önemli toplantılarından biriydi. Mustafa Kemal Paşa'nın 'Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!' sözü, adeta bir devrimi müjdeleyen bir fısıltı gibi yayılmıştı. Toplantılar gergindi, tartışmalar yoğundu ama sonuçta ortak bir karara varıldı. Akşam saatlerinde, Meclis'te alınan kararla, artık Türkiye Devleti'nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu ilan edildi. O anki coşku, sevinç, alkış tufanı... Sanırım Meclis'in duvarları bile titredi o gün! İşte o anda, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi, nihai hedefine ulaşmış, yeni bir dönemin kapıları ardına kadar açılmıştı. Caddeler, sokaklar, bayram yerine dönmüştü. İnsanlar birbirlerine sarılıyor, gözlerinde geleceğe dair sınırsız bir umutla gülümsüyorlardı. Belki o anı yaşayanlardan bazıları, bu kararın ne kadar büyük bir değişim getireceğini tam olarak idrak edemiyorlardı, ama içlerinde hissettikleri o kocaman gurur ve sevinç her şeyin üzerindeydi. O gün orada olmak, o büyük anın bir parçası olmak, tüm bu duyguları iliklerine kadar hissetmek gerçekten tarif edilemez bir deneyim olurdu. Bu sadece bir ilan değil, bir milletin kaderini değiştiren, yepyeni bir medeniyet yolculuğuna çıkış belgesiydi. O anı yaşamak, bence bir ömre bedeldi.

Cumhuriyetin Getirdikleri: Neden Bu An Bu Kadar Değerli?

Peki, neden Cumhuriyetin ilanı bu kadar değerli, arkadaşlar? Sadece bir yönetim şekli değişikliği miydi? Hayır, kesinlikle değil! Cumhuriyet, Türk toplumu için bambaşka bir dünyanın kapılarını araladı, adeta bir uyanış ve dönüşüm hareketi başlattı. Öncelikli olarak, ulusal egemenliği getirdi. Artık ülkenin kaderi, bir kişinin ya da zümrenin elinde değil, doğrudan milletin kendisinin elindeydi. Halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetilmek, o dönemin şartlarında gerçekten devrim niteliğinde bir adımdı. Bu, her bir bireyin kendini bu devletin sahibi ve sorumlusu hissetmesi demekti. Bununla birlikte, Cumhuriyet, beraberinde köklü modernleşme ve çağdaşlaşma adımlarını getirdi. Harf Devrimi ile okuma yazma oranları arttırıldı, Şapka Devrimi gibi simgesel değişikliklerle toplumsal hayatta yenilik rüzgarları esti. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı gibi çok önemli haklar tanınmasıyla, kadınlar sosyal ve siyasi hayatta hak ettikleri yeri bulmaya başladı. Medeni Kanun ile bireylerin eşitliği güvence altına alındı. Eğitimden hukuka, sağlıktan sanayiye kadar her alanda yapılan reformlar, Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesine ulaştırma hedefinin somut adımlarıydı. Atatürk'ün laiklik ilkesiyle devlet ve din işleri birbirinden ayrıldı, bu da farklı inançlara sahip insanların bir arada huzur içinde yaşayabilmesinin teminatı oldu. Düşünsenize, yüzlerce yıl süren bir monarşiden sonra, herkesin kanun önünde eşit olduğu, özgür düşüncenin ve bilimin önünün açıldığı bir sisteme geçiş, gerçekten dönüştürücü bir güçtü. Cumhuriyetin getirdiği en büyük değerlerden biri de, Türk milletine özgüven ve geleceğe dair inanç aşılamasıydı. Ulusal birlik ve beraberlik ruhuyla, ekonomik kalkınma hamleleri başlatıldı, fabrikalar kuruldu, yollar yapıldı. Kısacası, Cumhuriyet, sadece bir devletin yönetim şeklini değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda bir milletin zihniyetini, yaşam biçimini ve gelecek vizyonunu da tamamen yeniledi. Bu yüzden o anı yaşamak, sadece bir olayı görmek değil, aynı zamanda bir milletin yeniden doğuşuna tanıklık etmek demek olurdu. Bu büyük değerleri ve değişimleri yerinde görmek, bu devrimin ruhunu solumak, bugünkü Türkiye'yi anlamak için paha biçilmez bir deneyim olurdu.

Tarihe Tanıklık Etmenin Heyecanı ve Öğrettikleri

Arkadaşlar, tarihte bir ana tanıklık etmenin heyecanını tarif etmek zor ama Cumhuriyetin ilanı gibi bir olaya tanıklık etmek, inanın bana, kalbinizin ritmini değiştirecek bir deneyim olurdu. Düşünsenize, o gün Ankara'nın sokaklarında dolaşan sıradan bir vatandaş olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden yükselen alkışları duymak, gazetelerin